‘’Şeytan’ın en şeytani yanı var olması değil, var olduğuna inandırmasıdır.”
‘’Bütün maddî tatminleri sağlayın ona,
öyle ki uyumak, çörek yemek ve dünya tarihini sürdürmeyi dert edinmekten başka
yapacak bir şey kalmasın; yeryüzünün tüm mallarına boğun ve saç diplerine kadar
mutluluğa gömün: bu mutluluğun yüzeyine küçük kabarcıklar çıkacaktır, suyun
üzerinde olduğu gibi.” Yeraltından Notlar, Dostoyevski
Matrix’e ilham veren yazarlardan Jean
Baudrillard’ın, 1970 senesinde ilk basımı yapılan Tüketim Toplumu adlı kitabı;
ne menem bir tezgâh içerisinde olduğumuzu gözler önüne seriyor, kurulan tezgâhı
çeşitli ifadelerle çok rasyonel biçimde çözümlüyor, bağlantılandırıyor ve
okuyucuya sunuyor. Böylece, tüketim toplumunun sorunlarının ifadesinde kişiye
bir güç katıyor.
Sözgelimi,
”yılbaşı” kurgusu: İnsanlara ”eğlenmeleri” ve ”fazla düşünmemeleri” için
sunulan bir kurgu, bir gösterge, bir ”kaçış alanı.”
Kitap; bu ve buna benzer pek çok olayın, ilişkinin ya da nesnenin nasıl olup da soyutlandığını ve bir tüketim malzemesi hâline getirildiğini, tüketimin kendisini ve bu tezgâha karşı ahlâkçı çıkışlar da dâhil olmak üzere pek çok şeyi nasıl da herhangi bir mal ya da hizmet değil bir ”kurgu” gibi tükettiğimizi gayet analitik ve çözümleyici bir biçimde ifade eden, bilinçlendirici metinler içeriyor. Gelelim kitaptan şahsi, çeşitli çıkarımlarıma ve naçizâne çözüm önerilerime;
Tüketim toplumu, her yerden bizleri
kuşatmış durumda. Kitabı okurken bazen boğuluyormuş gibi hissediyorsunuz.
Sistem bizleri renk değiştirmeye çok müsait turnusol kâğıtları hâline
getiriyor.
Herhangi bir soyut değerin tüketim
malzemesi olması, onun marjinalleştirilmesine bağlı. Örneğin ilişkiler:
geleneklerden ve tüm insancıl, soyut bağlantılarından koparılıp bir tüketim
nesnesi hâline dönüştürülmüş ilişkiler: Fuckbuddy, tek gecelik ilişki, vs. gibi
”kurgularla” insanlar hem birbirlerini, hem de ilişkileri tüketiyorlar.
Porno, bunun
ekrandaki tezahürü. Porno izleyen insan, kendini aptallaştırıyor. Nitekim
tüketim toplumunda düşünmeye de yer yok. Halbuki aksine, esas olarak fazla
düşünmek ve fazla analiz bizi mutluluğa ulaştırma potansiyeline sahip.Tüketim
toplumunun yarattığı fanteziler, birer mucize niteliğinde. ‘’Harika”
demiyorum, nitekim mucize insanı aciz bırakan şey demek. Dolayısıyla
fantezilere hapsolmak, insan için berbat sonuçlar doğurur.
Tüketim toplumunun sıkıntılarından bir
diğeri de, üretilenlerin doğru yönlendirilmek istenmemesi. Bu toplumda
özendirme ve boş zamanı dahi harcamaya zorlama mevcut. İnsanlar yaşamak zorunda
oldukları için yaşıyorlar. Mutlu olmak zorunluluğu diye bi’ şey var. Bütün bu
tüketim toplumu düzeni, ”kandırma” amaçlı kurulmamış olabilir ama düzenin bu
şekilde sürdürülmesi, insanı kandırma amaçlı kurulduğu çıkarsamasına ister
istemez götürüyor. Öte yandan eklemem gerekirse Baudrillard’ın reklâma dair
çözümlemesi, bana 1984’teki ördeksöylem’i çağrıştırdı.
Kitapta ”işlevsel erotizm” gibi harika
başlıklar var. Kitap, pop sanatını olumluyor. Bu ise bana çok mantıklı
gelmiyor. Diğer yandan eleştiride ve çözümlemede çok iyi olmasına rağmen,
kitap, net alternatifler sunmuyor. Halbuki, kitabın da eleştirdiği gibi bir
tüketim malzemesine dönüşmüş ahlâkçılık değil, pratik çözümler
üretmeliyiz.
Tüketim toplumunda dışlamak yok, çünkü
insanların kendisi tüketim nesnesi. Nitekim insanın en hoşuna gitmeyecek şey
varlığının hiçe sayılmasıdır, çünkü ancak dışlandığını düşünen insanlar
başkaldırır.
Çözüm ise bütüncül yaklaşımlarda. Kendimize
yabancılaşmamamızda. Gönüllü faaliyetler gibi tüketim toplumunun tanımlayıp
satışa çıkaramayacağı şeyler oluşturmakta ve büyütmekte, diye düşünüyorum.
Yaşasaydı hocam olmasını isteyebileceğim
bir adamın kitabıdır, Tüketim Toplumu.
Kitaptan favorilerim:
‘’Bu düzen
tarafından nesnelleştirildiğimiz, değişim değeri olarak güdümlendiğimiz için
paranın dışkısına dönüşen de biziz, zamanın dışkısına dönüşen de biz.”
‘’Bu makyajın
yüzden gerçekleştirdiği işlemin aynısıdır: Gerçek, ama birbirini tutmayan
niteliklerin yerine, teknik öğelerden ve dayatılmış bir anlamlandırmalar
kodundan (‘güzellik kodu’) hareketler, soyut ama tutarlı bir iletiler ağının
sistematik olarak geçirilmesi.”
‘’Melanezyalı
yerliler gökyüzünden geçen uçaklara hayran kalmışlardı. Ama bu nesneler asla
onlara doğru inmiyordu. Ancak beyazlar, onlar; bu nesneleri yakalamayı
başarıyordu ve bu, onların havadaki uçakların dikkatini çekecek olan benzer
nesnelere yerde, belli mekânlar üzerinde sahip olmasındandı. Bunun üzerine
yerliler, dallar ve sarmaşanlarla bir uçak simülakrı inşa ettiler, geceleri
özene bezene aydınlatacakları bir toprak parçasının sınırlarını çizdiler ve
gerçek uçakların oraya inmesini sabırla beklemeye koyuldular.
Günümüzde
kentlerin balta girmemiş ormanlarında gezen avcı-toplayıcıları ilkellikle
suçlamaksızın (ayrıca, neden bunu da yapmayalım?) bu öyküden tüketim toplumu
üzerine bir ders çıkarılabilir.
Tüketim
kazazedesi de simülakr nesnelerden ve mutluluğun karakteristik göstergelerinden
oluşan tüm bir aygıtı işlerliğe sokar ve ardından (bir ahlâkçının umutsuzca
diyeceği tarzda) mutluluğun konmasını bekler.”
‘’Shakespeare Kral lear’da ‘ah, ‘ihtiyacı’ tartışmayınız! Dilencilerin en fakiri en sefil şeyde bile küçücük lüzumsuz bir şey bulur. doğayı doğa ihtiyaçlarına indirgeyin, insan bir hayvan olur: hayatının daha fazla bir değeri olmaz. insan olmak için bize hep fazladan lüzumsuz bir şey gerektiğini anlıyor musun?’ der.”
Seçkin Demirok
Görsel kaynağı: https://mymodernmet.com/blu-consumer-consumption/